Hayata bakışımız ve bu bakışımızın bize sunduklarını;
her zaman şekillendirenin biz olduğumuzu biliyor muyuz?
ya da biliyor da umursamıyor muyuz?
Hep şikayet edip koşulların değişmesini bekliyor muyuz?
Peki şikayet ettiğimizde, değiştiremediğimiz koşullarda ve o koşulları uygularken neyi yapmıyoruz?
Danışanlarımda gördüğüm ve tespit ettiğim en net gerçeklik kişinin kendini önemsemesinin içinde kayboluşu. Hep dışarıda sorun arama ihtiyacı, bu ihtiyacın kişiyi yönetmesi ve kişinin hayat çemberinde olan veya olmayan kişilerde bu ihtiyacın beklentisi.
Beklenti kişiyi esarete sürükler. Bu esaret dışarıya bağımlı eder. Bu bağımlılık hareket kabiliyetini sınırlandırır. Sınırlanmış hisseden kişi çaresiz hisseder. Bu çaresizlik ise öfke ile tepki vermeye ve kişiler arasında çatışmaya neden olur. Peki hikaye bundan sonra nasıl devam eder?